Sendikalar, patronların iş ortağı mı oldu?
Bu soruya çok sert “hayır” cevabını verecekler vardır. Aynı biçimde “evet” cevabını verecekler de olacaktır. Hangisi ağırlıklıdır kıyaslamasını yapmayacağım.
Peki sendikalar patronlar gibi düşünmek zorunda mı? Belki evet diyen çıkmaz. Ama hayır diyen kaç kişi bu düşünceyi değiştirmek için mücadele eder. Tartışırım.
Bir yılı aşkındır, artık işçi sınıfı hastalığına dönüşen koronavirüs belasıyla karşı karşıyayız.
Pandemi süreci devam ederken hayatımızda neler değişti?
Çok şey değişti.
Örneğin, koronavirüs hakkında her şeyi biliyoruz. Birbirimize anlatacak bir özelliği kalmadı.
Mesela evde kal kimse demiyor artık. Ve artık eskisi kadar çamaşır suyu, kolonyada tüketmiyoruz. Sosyal mesafe duruma göre değişiyor. Lebaleb kongreler sorun olmuyor
Maskenin ucuzladığını da unutmayalım. Neden ücretsiz değil? Sorusunu siz sorabilirsiniz.
Herşey normal. Maske kullanmaya alıştık.
Maskesiz gezen yok gibi. İşçiler çalışıyor.
Otobüste, metroda, metrobüste, tramvayda ve çalışırken sokakta, fabrikada, yolda maskemizi takıyoruz. Evde kalmıyoruz.
Maske koruyor.
Ama Covıd-19 vakaları artıyor. Daha dikkatli olun. Çift maske takın. Sosyal mesafeye dikkat edin. Ama çalışın.
Ve hakları için mücadele veren işçiler var. Onlar da evde kalmıyor.
Evde kalanlarımız da var. Ama hayat eve sığar dedikleri için evde kalmıyorlar.
İşsiz oldukları için evde kalıyorlar.
Bildiğimiz gibi işten çıkartılması yasak olmasına rağmen Kod-29 ile işten çıkartılanlar, ücretsiz izine gönderilenler evde kalıyor.
Ne iş olsa yaparım diyen işsizler umutsuzca iş arıyor.
Artık tartışmıyoruz, her şey normal.
İşçilerin pandemi koşullarında her şey normalmiş gibi çalıştırıldıklarını konuşmuyoruz. Günde kaç vaka, kaç kişiyi hayatını kaybetti çok ilgimizi çekmiyor. Çünkü geçim derdi her şeyin önüne geçti.
Oysa nasıl başlamıştık? Koronavirüs zengin- fakir, ünlü-ünsüz herkesi eşit biçimde etkiliyordu.
Hiç de öyle olmadı. Şaşırmadık.
Pandemi sürecinde işçiler işten atıldı, ücretsiz izine gönderildi. 1120 TL’ye mahkum edildi. Bir kaç kişinin yapacağı işi bir kişi yaptırıldı. Senelik izinleri kullandırılmadı, fazla mesai ücretleri ve hatta zamanında ücretler ödenmedi. Ücretlerinde indirimlere gidildi.
Gelirleri düştü, alım gücü azaldı.
En çok işçiler covid-19 oldu. Yoğun bakımda kaldı. Ve en çok işçi ve emekçiler öldü. Konuşamadık.
Ne işçilerin Kod 29’dan dolayı işten atıldığını, ne ücretsiz izine gönderildiklerini ne hak gasplarını ne de buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini tartışmıyoruz. Sendikalarda dile getirmiyor. Pandemi koşullarında işin varsa sus.
Kod 29 ve Ücretsiz İzin uygulamasının sendikalaşma, örgütlenme ve hak aramaya karşı bir baskı aracına döndüğünü sadece mücadeleci sendikalar dile getiriyor. Ve buna karşı mücadele ediyor.
Hiç olmadığı kadar ihtiyacımız olan sınıf sendikacılığını tartışmıyoruz.
Direnen, mücadele eden işçilere destek veren mücadelesine sahip çıkan sendikaların, sınıf sendikacılarının niyetinden şüphe ediyor ve kim olursa olsun altında bir şey arıyoruz. Alıştık
Sarı sendikal anlayışı tartışmıyoruz.
Sendikalı işyerlerinde patronlar paraya para demediği halde, işim kötü diyerek işçileri ücretsiz izine gönderiyor. Ücretsiz izine gönderdiği işçi yerine yeni işçiler alıyor orada örgütlü bulunan sendikalardan ses çıkmıyor. Alıştık.
İşsizlik fonundaki para parababalarına peşkeş çekiliyor. Hepimiz biliyoruz, alıştık.
İsçiler hakları için mücadele veriyor, sendikalardan ses çıkmıyor. Alıştık. O kadar ki işçiler hakları için mücadele ederken sendikalarının ya da sendikaların yanlarında olmamasına şaşırmıyoruz artık.
Öncesi de farklı değildi ama özellikle bu süreçte toplu iş sözleşmeler genellikle işvereninin lehine imzalanıyor. Enflasyonun oranın altında zamlar alınıyor. Ücretlerinde yol, yemek yardımları sözleşmeden çıkartılıyor.
Sendikasının satış sözleşmelerine itiraz eden işçiler, kendini kapının önünde buluyor. Pandemi günleridir, gelir geçer diyoruz.
Hak etmediği halde tepeden sendika yönetimlerine girenlere, yetersiz, sendikal mevzuattan habersiz, sınıf bilinci olmayan, inançsız, mücadeleden uzak sendikacılara alıştık. Ki onlardan bir şey de beklemiyoruz. Ancak iktisattaki kötü paranın iyi parayı kovduğu teorisi gibi mücadele edenleri bir bir mücadeleden uzaklaştırıyor. Alıştık.
Ve şimdi bize, sendikaların iş yaşamında parababaları ile işbirliği içinde olması gerekliliğini kabul ettirmek istiyorlar.
Sarı sendikacılar açıktan parababalarını savunuyor. Pandemi koşullara yönelik her türlü önlemi aldıklarını iddia edenler oldu. Ki patronlar onlar kadar kendini savunmadı. Biz kârımıza bakarız dediler.
Öyle ki sendikaların önceliği patronların kâr etmesi oldu. Parababaları batıyoruz dedikçe sendikalar, aman işinizden olmayın diyerek işçilerin daha fazla çalıştırılmasına göz yumdu, hatta daha çok çalışmaya teşvik etti. Adamlar kazanamıyor, ne yapalım? Biraz bizden, biraz daha bizden. Gün şirketi kurtarma günüdür.
İşveren kâr ederse, kazanırsa işçiye ücret ödeyebileceği algısı yarattı. Tamda bu algıdan dolayı sarı sendikalar bu süreçte daha fazla patronların iş ortağı gibi davrandı. Patronlar gibi işletmenin kâr etmesine odaklandılar.
Unutmayalım ki,
daha fazla kâr için öncelik işçi maliyetini düşürmektir. İşçiler işten çıkartılır. Ve işçilere kölece koşulları dayatılır.
Kârın sınırı olmaz. Bundan dolayıdır ki, bugüne kadar hiçbir işveren çok kazandığını patronlar kulübü dışında söylemez. Biliyoruz.
Ve tüm sendikacılar, eğer kabul ederseniz, sendika yönetiminde olduğu sürece sınıf sendikacısıdır.
Kabul etmezseniz sınıf sendikacılığı yapanlar pratikleriyle ortadadır.