Bilimsel tutarlılığından sual olunmaz, kutsal İK şövalyelerimiz liderliğinde yeni bir kavram dillerde dolaşmakta: Sessiz İstifa…
Çalışanların işi yavaşlatma ve üretimden gelen gücünü kullanma yöntemi sessiz istifa yeldeğirmenine karşı kutsal ittifak anında kuruldu. İyi polis İK’lar ile kötü polis Profesörler, üst düzey CEO’lar ile onların yer yüzündeki gölgesi yöneticiler, Devletümüz ile adalet adamlarımız el ele, göz göze, baş başa verip bu garibanların haline üzülmekte.
Vah yavrularım, o kadar umutları sönmüş ki, istifa etmek yerine mutsuz oldukları işlerde, “kendilerini başaramayacakları” görevlerinde, işsiz kalmamak için kovulmayacak kadar çalışıp, minik “sivil itaatsizlikler” yapıyorlarmış.
Acaba çalışanları nasıl mutlu etsek? Güdülenme toplantıları mı yapsak, yoksa birebir mi konuşsak… Arada okşasak mı kedi gibi, yoksa sağdan soldan gelen promosyonlardan mı paslasak… Ne yapsak yaranamıyoruz şu çalışanlara be!
Ne demiş bir amcamız:
“Zaten bunların hepsi Garb’ın afakından memleketimize gelmekte” Bütün Davranış Bilimleri kürsülerimiz, şirket İK departmanlarımız Garb göğünden yağan yağmuru nimet olarak kabul etmekte değil midir?
Hadi Pandora’nın kutusunu açalım: Sessiz İstifa, yıllardır uygulanan iş yavaşlatmanın diğer adıdır. Bulunduğu işten bıkan milyonlarca çalışan, her şeyi ile belli eder. Eliyle, gözüyle, duruşuyla, bakışıyla… Hatta geçtiğimiz günlerde vefat eden değerli Uğur Durak ağabey gibi bazen cenazesi ile tek bir şeyi çığlık çığlığa ifade ederler: Baskısız bir iş ortamı.
Her şeyin performansa dayandığı iş ortamında, işten kovulmayacak kadar çalışmak diye bir şey yoktur. Baskı kurulan her canlı, bir süreden sonra tepkilerini bastırmak zorunda kalır. Ama onun bastırılan tepkisi, her hareketine yansır. Bu hareketlerin görmezden gelinmesidir aslında “sessiz istifa” kavramı. Bir anlamda “aman başımıza bir şey gelmesin Ali Rıza efendi” diyerek, ortada olan tepkinin farklı çözümlere yönlenmesini engellemektir amaç.
Konusunu açmışken, farklı çözümden kasıt nedir? İş ortamında çalışanların bir araya gelerek çözüm bulması, yatay mekanizmalar kumrması ve birbirleriyle iletişim kurmayı keşfedebilmesidir. Bunun yerine çalışanların “yalnız kurt” olup, potansiyel bir tepki gösterici olması, eyleme geçmemesi, bir “sakınca” olmakla beraber daha tercih edilebilirdir.
Bugün şirketlerde adı konulmak istenmeyen bir memnuniyetsizlik dalgası varsa, bunun birinci sebebini istismardır. Ve bu istismar, sessiz değil, gayet de gürültülü bir biçimde yaşanmaktadır. Gerek yasalarla, gerek yedek işgücü ile, gerek şirket içi prosedürlerle, elde avuçta ne varsa, hedeflere ulaşılmayan iş yerinde, çalışanın baskı ile karşı karşıya kalmaması olanaksızdır. “İyi gün dostu” bazı şirketler, bu kaideyi bozmazlar.
Ortada bir gürültü, bir çığlık var. Hem de kulakları sağır eden bir çığlık. Bir sentini bile boşa harcamayan, kendi işlerinde hazırladıkları misyonun dediğinden bir milim bile dışarı çıkmayan Parababaları, durumun farkında.
Keşke onlar kadar kendimizin farkına varabilsek.